11 Kasım 2014 Salı

İnsanlığın Ayak İzleri: Kula-Sardes-Gölcük-Birgi

    Kula'daki volkanların eteğinde 20.000 yıl önce yürümüş insanların ayak izlerini aramaya çıktık yola...
    

Her gezi gibi bu da biraz düşündürücüydü. Ne zaman bir yerlere gitsek kendimizi bizden önce yaşayan insanların yapmış olduğu yapıların arasında gezerken buluyoruz. Acaba bizdeki bu "eski" hayranlığı nereden geliyor diye düşünmeden edemiyorum. Ya doğanın içine bırakmak istiyoruz kendimizi yada eski hayatlardan kalma yapıların arasında dolaşmak. Zamanla kaybolan ne? İnsanlık neyi kaybediyor da biz onu bu zamanda bulamıyoruz. Aslında sorudan bir kelimeyi çıkarınca cevaba yaklaştığımı hissediyorum. İnsanlık kaybediyor da biz onu bu zamanda bulamıyoruz...
    
   Adamın dediği gibi önce aynada kendime bakıyorum ve bazen keşke insan yerine bir ağaç olsaydım diyorum. Yaşadığım gezegenin uyumlu bir parçası olmam gerekirken her gün her hareketimle ona zarar vermekten başka bir şey yapmıyorum. Üstelik bütün bunlardan sonra "insanım" diyerek kendimi her şeyden üstün zannedebiliyorum. Oysa yaptığım en yapıcı hareket bile verdiğim zararların en küçüğünü ortadan kaldırmıyor. İşte bu yüzden her gittiğimiz yerde eskiyi ve doğalı arıyoruz. Bu yüzden herkes sahte köy kahvaltılarının peşinde ve bu yüzden daha dün vazgeçtiği yaşamın başına "organik" ismini koyup onu bulabileceğini düşünüyor. O iş bitti. Geri dönüşü çok uzun sürecek adımlar atıldı. Bizler destek olduk. Geleceğe bıraktığımız tek şey tükenmiş bir gezegen. Bu yüzden hayranlığımız hep eskiye...

Gezdikçe bu düşünceler kafamda belirirken, bu düşüncelerin karamsarlığından kurtulmayı yine bu gezmelerle gerçekleştirmem değişik bir döngü oluşturdu. Bu yüzden bu geziden de büyük keyif aldım.










Geziye İzmir'den başladık. İlk durağımız Kula Peri Bacaları.





Peri bacaları Kula'dan sonra uşak istikametine doğru yaklaşık 20.km de Sarnıç köy yolu üstünde. Girişinde Peri Bacalarının bir maketi var.

Vakit darlığından dolayı hızlıca geziyoruz ve Kula'ya doğru devam ediyoruz. Yolda Volkanik tepeleri görmek mümkün.

Kahvaltı için Kula'da bir yer buluruz umuduyla çarşıya girdik. Ama aradığımız tarzda bir çay bahçesi bulamadık. Ama misafirperver Kula esnafı bize yardımcı oldu ve küçük bir kahvede kahvaltımızı yaptık. Kahvede biz bir masa ayırdılar zaten bizden başka da kimse yoktu. 

Kula içinde gezebileceğimiz bir kaç yerden bahsettiler. Zafer ilkokulu ve Kenan Evren'in evi. Tabi bunlar hep eski evlerin olduğu ve dar sokaklarında kolayca kaybolabileceğiniz  bir mahallede bulunuyor. Biz de bayılırız eski evlere...
























Kula'nın bizi zamanda yolculuğa çıkaran sokaklarında gezdikten sonra daha da eski bir yerleşim yerini görmeye Sart'a doğru yola çıktık. Aslında Kula'daki volkanik tepeleri de gezmek istiyorduk ama hem vaktimiz buna yetmeyecekti hem de gezilecek alanda yapılan çalışmalar henüz sonuçlanmamıştı bu yüzden aradığımızı bulamayız diye Sart'a doğru ilerlerdik. 20.000 yıllık ayak izlerini görme fırsatını da kaçırmış olduk....













Sardes'in Gymnasium kısmını gezdikten sonra daha yukarıda olan kısma geçtik. Burası Lidya'lılardan kalma. Daha önce görmediğimiz ebatlarda sütunlar arkalarındaki dağ manzaralarıyla harika görüntüler oluşturuyordu.













Sardes'ten ayrılırken az önce fotoğraflarını çektiğimiz dağlara tırmanacağımızı düşünmek beni heyecanlandırıyordu.

Bozdağ ona tırmandıkça bize boynundaki incileri gösteriyor, şirin köyleri ve rengarenk ormanları ile bizi kendine hayran bırakıyordu. Ama asıl cevherini henüz görmemiştik. Gölcük.



Fotoğraflarda göründüğünden çok daha güzel bir yer.Buranın güzelliğinin farkına çok daha önceleri varmış insanlar ve buraya yerleşmişler. Ne kadar yayla dense de belediyelik olacak kadar büyümüş. Burayı yeni duyuyor olmamıza şaşırdık. Acaba biz mi kaçırdık yoksa gerçekten hakettiği üne sahip değil mi.?















 Eğer Gölcük'e giderseniz keşkek yemenizi tavsiye ederim.Ve oradan da Birgi'ye gitmenizi. Birgi çok daha uzun saatler geçirilebilecek bir yer.Neredeyse hiç yeni yapı yok en azından şekil olarak.  Biz  geç vardığımız için tadını pek çıkaramadık. Çakırağa konağıyla başladık gezmeye.
















Ve Aydınoğlu Mehmet Bey Camii





 Camideki el işi ustalıkları benzersiz ve etkileyici... Camiden çıktıktan sonra tam karşısındaki yoldan direk çıkıyoruz yukarı. Buradaki evler köyün diğer kısmı gibi tadilat görmemiş bu yüzden daha çok hoşumuza gidiyor.















Yorgun ama amacına ulaşmış insanlar olarak geri dönüş yoluna geçerken bana en baştaki yazıyı sorduran soru takılıyor aklıma. "Neden eskiden insanların yaşadığı yerleri gezip, bizden sonra kimsenin gezmeyeceği yerlerde yaşamayı tercih ediyoruz?"










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder